Şiirin konusu, şiir öznesinin gerçekleşmemiş eski bir aşkıyla ilgili hatıralarını anımsaması ve buna bağlı olarak duyduğu acıdır. Özne, bu acıyı dindirmek için Olvido'ya (İsp. "unutuş"a) yakarmaktadır; yani her hatırlayışında kendine acı veren bu anıların belleğinden silinmesini istemektedir.
Şiirdeki ana tema, özneye acı çektiren bu anıların ve anıların ait olduğu aşkın çok güzel şeyler olması ve buradaki tezatlıktır.
Şiirde saf (öz) şiir anlayışını yansıtan özellikler vardır:
Semboller ve imgeler yoğunluklu olarak kullanılmıştır.
Biçimsel özelliklere, özellikle melodiye önem verilmiştir. Çeşitli yerlerde uyak vardır. Sonuncusu dışında yedi dize uzunluğundaki bentler hâlinde yazılmıştır. 12'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Bireysel bir konu işlenmiştir (şairin eski bir aşkını hatırlayışı ve buna bağlı olarak çektiği acı).
Şair bu bireysel deneyimiyle evrensel bir şeyi (aşk acısı) yansıtmıştır.
Birinci Bent
Hoyrattır bu akşam üstüIer daima.
Gün saItanatıyIe gitti mi bir defa
YaInızIığımızIa doIdurup her yeri
Bir renk çığIığı içinde bahçemizden,
Bir eI çıkarmaya başIar bohçamızdan
Iavanta çiçeği kokan kederIeri;
Hoyrattır bu akşamüstüIer daima.
"Gün saltanatının" sona ermesiyle "bir renk çığlığı [gün batımı]" içinde ortaya çıkan akşamüstü, "hoyrat" olarak nitelendirilir. "Hoyrat" kelimesi "kaba, kırıcı ve hırpalayıcı" anlamına gelir ve akşamüstülerin şiir öznesini bile bile kıran, acımasız şeyler oldukları mesajını verir.
Akşamüstü, şiir öznesi aşkına ilişkin anılarını anımsamaya başlar. Belleğinden ("bohçasından") bu anıları "çıkaran el" (anımsama eylemi), oradan yalnız "lavanta çiçeği kokan kederler" çıkarabilmiştir; yani söz konusu anıların hepsi özneyi keder boğmakta, ona acı vermektedir.
Anıların bir "bohçaya" konması, anıların şiir öznesi için önemli olduğunu fakat onun bu anıları saklamaya ve kendinden uzaklaştırmaya çalıştığını gösterir. Burada da güzel anıların özneye acı vermesindeki tezatlık vurgulanır.
Akşamüstülerin hoyratlığının "daimi" diye nitelendirilmesi öznenin bu anıları akşamüstü hatırlayıp acı çekişinin uzun bir süredir devam eden bir olay olduğunu gösterir.
İkinci Bent
DaIga daIga hücum edip pişmanIıkIar
Unutuşun o tunç kapısını zorIar
Ve ruh, atıIan okIarIa deIik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
YoIunu gözIüyor Iamba ve merdiven,
Susmuş ninniIerIe gıcırdıyor beşik
Ve cümIe yitikIer,mağIupIar,mahzunIar…
"Pişmanlıkların dalga dalga hücum etmesi" öznenin hatırlamaya başladığını, bu hücumun "unutuşun o tunç kapısını zorlaması" ise öznenin bu pişmanlıklarını unutma çabasının başarılı olamadığını gösterir.
Öznenin "ruhunun atılan oklarla delik deşik" olması yine bu anıların anımsanmasının ona acı verdiğini iletir.
Dördüncü dizeden itibaren özne hatırlamaya başlar.
Öznenin "yolunu lamba ve merdivenin gözlemesi" ve "beşiğinin susmuş ninnilerle gıcırdaması," onun (bebekliğinin) ve annesinin artık orada olmadığını bildirir. Yani hatırlanan olaylar üzerinden uzun bir zaman geçmiştir.
Üçüncü Bent
SöyIenmemiş aşkın güzeIIiğiyIedir.
KağıtIarda yarım bırakıImış şiir;
İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
HatırIar bir gün bir camı açtığını
Duran bir buIutu,bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı…
Bütün bunIar aşkın güzeIIiğiyIedir.
Hatırlanan aşk "söylenmemiş aşk" olarak nitelenir, yani platonik bir aşktır. Söz konusu aşkın "kağıtlarda yarım bırakılmış [bir] şiir" olarak nitelendirilmesi de aynı anlama gelir.
Söz konusu aşkın "çöküp peynir ekmek yemek," "duran bir bulut," "uçan bir kuş" gibi basit şeyleri güzel kıldığı söylenir.
Dördüncü Bent
AşkIar uçup gitmiş oImaIı bir yazIa
HaIay çeken kızIar misaIi koIkoIa
Ya sizIer! ey geçmiş zaman etekIeri,
İhtiyar ağaçIı,kuytu bahçeIerden
Ayışığı gibi sürükIenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekIeri
SaIınan etekIer fısıItıyIa, nazIa.
Aşkların "bir yazla uçup gitmiş olmaları" gerektiği ve "geçmiş zaman etekleri" olarak nitelendirilmeleri, "ay ışığı gibi sürüklenip gitmeleri" lafıyla beraber geçmişte kaldıklarını ifade eder.
Bu aşkların "halay çeken kızlar misali kol kola" kaybolmaları, deneyimi şiir öznesinin bireysel deneyimi olmaktan çıkarır.
Aşkların gitmelerinin ardından "geceye bıraktıkları erkeklerin" "yorgun" olarak nitelendirilmesi yine bu aşkların bu erkeklere acı verdiğini gösterir.
Beşinci Bent
Ebedi aşığın dönüşünü bekIer
YaIan yeminIerin tanığı çiçekIer
Artık oImayacak baharIar içinde.
Ey ömrün en güzeI türküsü aIdanış!
AIdan, geImiş oIsa biIe ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekIer.
Aşıklar, "çiçekler" ile özdeşleştirilir. Onların tanık olduğu "yalan yeminler," söz konusu aşkın hiç bitmeyeceği yeminidir. Aşıkların, "edebi aşıklarının dönüşünü beklemeleri" nafile bir bekleyiştir; zira böyle aşıklar yoktur. Aynı nafilelik, bu çiçeklerin açtığı "baharların," "artık olmayacaklarının" söylenmesiyle ifade edilir.
"Aldanış," yani söz konusu aşkın yaşandığı süre boyunca şiir öznesinin bu aşkın hiç bitmeyeceği yönündeki aldanışı, "ömrün en güzel türküsü" olarak nitelendirilir. Yani bu aşk, yaşandığı anda, şiir öznesini mutlu etmektedir. Özne, bu aldanışı "gelen ümitsiz kış" boyunca da devam ettirerek kendini mutlu etmek ister.
"Kış," aşktan sonraki zamanı ifade eder; zira önceki bentte aşkın "bir yazla gittiği" söylenir. Kışın "ümitsiz" olması, öznenin bu aşkın geri dönmeyeceği yönünde bir ümidi olmadığını gösterir. Bu zamanın kış mevsimi ile özdeşleştirilmesi, kış mevsimiyle ilintili soğuk, karanlık gibi kavramları çağrıştırarak aşkın bitişine olumsuz özellikler yükler.
Özne, bu kışın karında "garipsi ayak izleri," bu ayak izlerinde de "dönmeyen aşığın serptiği çiçekler" görmektedir. Yani özne, aşkın bitiminden sonra bile hayatın çeşitli köşelerinde garip detaylar görmektedir; bu detayların hepsi de ona bu aşkı hatırlatmaktadır.
Altıncı Bent
Ya sen! ey sen! esen daIIar arasından
Bir parıItı gibi görünüp kayboIan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir güIüşü oIsun görüImemiş kadın,
NasıI öIümsüzsün aynasında aşkın;
HatıraIarın bu yanma vaktinde
Sensin hep,sen, esen daIIar arasından
Aşk hatırasının "esen dallar arasından / bir parıltı gibi görünüp kaybolması," bu hatıranın sürekli şiir öznesinin aklına gelip aklından gittiğini gösterir.
Dallara takılan "esen" sıfatı ve ilk dizede "s" ünsüzüyle yapılan aliterasyon rüzgârı anımsatır. Bu, hatıranın "görünüp kaybolması" ile beraber aşkın kendini gelecekmiş gibi gösterip gelmemesi anlamını verir.
Şiir öznesi, aşk hatırasına "Ne istersin benden akşam saatinde?" diye sorar. Buradan, bu hatıranın ona acı verdiği ve onun bu hatıranın belleğinden kaybolmasını istediği anlaşılır.
Öznenin aşık olduğu kadının "görülmemiş" olması, yine aşkın şu an orada olmadığını gösterir. Bu kadının gülüşünün "aşkın aynasında" ise "ölümsüz" olması, şiir öznesinin kaybolan bu kadına hâlen duyduğu aşkın (veya bu aşkın hatırlanmasının) onu kalıcı kıldığını iletir.
Hatıraların vaktinin bir "yanma vakti" olarak nitelendirilmesi, yine bu hatıraların özneye acı çektirdiğini ifade eder.
Özne son dizede unutuşa "penceresini kapatması için" yalvarır; yani kendine acı veren bu hatıraların unutuş tarafından belleğinden silinmesini ister.
Yedinci Bent
Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinIiğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık suIar aItından o dünya.
Bir duman yükseIir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeyIerden.
Amansız gecenIe yayıI dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamIardan beni.
İlk iki dize, şairin anımsadığı aşkın geri dönmeyeceğini itiraf edişidir.
"Kederden yükselen duman" önceki bentte üzerine değinilen "yanma"yı anımsatır, yani hatıraların özneye acı verdiği tekrar edilir. Söz konusu dumanın kederin yanı sıra "macerası çoktan bitmiş o şeylerden" yükselmesi de yine geri dönmeyecek olan ("macerası çoktan bitmiş") aşkının ("o şey") bu acının kaynağı olduğunu belirtir.
Son iki dizede şair, yine unutuşa kendini "bu gamlardan kurtarması" ve "amansız gecesiyle dört yanına yayılması" için yalvarır. Unutuşun "amansız bir gece [karanlık]" getirmesi, aşkına ilişkin hatıralarının üzerini örtmesinden (onları karanlığa ["geceye"] terk etmesi) kaynaklanır. Bu, şairi "bu gamlardan" (bu hatıraların getirdiği gam) kurtaracaktır.